Son
zamanlarda hem deneyimlerim hem de terapi kitabı beni “dokunmak” ve
“dokunulmak” üzerine düşünmeye sevk etti. Kimlere dokunuyorum? Kimlerin bana
dokunmasına izin veriyorum? Hangi hislerle dokunuyorum? Bir sürü soru geliyor aklıma.
Dokunmak beş duyu organından biri olarak tanımlanıyor. Fil hafızası diye buna
derler işte, nerden hatırladıysam! Trans olmak, kadınlardan hoşlanıyor olmam ve
çocukluğumda yaşadığım birkaç travma bedenimle ve başka bedenlerle olan
ilişkimi tamamen değiştirmiş. Tabii ki hep aynı kalmıyorum. Kimse kalmıyor,
hepimiz bir değişimin devinimin içindeyiz. Benim hayatımda da toslayıp durduğum
duvarlar alçalıyor, canımı acıtan olaylar etkilerini yitiriyorlar.
2004 yılında
alkolün etkisiyle kendimi müziğe verebildiğimi, etrafımın farkına varmadan dans
edebildiğimi keşfettim. Sonra, tanıdıklarımın olduğu, yargılamayacaklarını,
zarar vermeyeceklerini bildiğim için güvende hissettiğim eğlence ortamlarında
da kendimi dansa bırakabildiğimi fark ettim. Hatta birkaç kere alkolsüz,
kendimin tamamen farkında olarak dans etmekten zevk aldım. Yıllar önce
söyleseler inanamayacağım şeyler yapıyorum. Çok stres altındayken bedenim
gevşesin diye dans ettiğim bile oluyor. Arada yine eski korkular kendini
gösterebiliyor. Özellikle de özgüvenimin yerlerde olduğu zamanlarda etrafın
bana nasıl baktığını çok kafama takmışsam fazla alkolden yerde sürünecek hale
gelsem de bedenim taşa dönebiliyor. Bir başka zaman bakmışım yine
arkadaşlarımla dans ediyorum.
Çocukluğumdan
beri kendimde bir farklılık hissediyordum ama bunu anlamlandırmayı iki farklı
zaman diliminde gerçekleştirdim. Biri kadınlara duygusal ve fiziksel çekim
duyuyordum. Diğeri kendimi trans erkek olarak tanımlıyordum. Kesin tarifler
koyamadığım o uzun yıllar içinde cinsel yönelimim ve cinsiyet kimliğim (bir
başkasının gözünden kendimi “kadın” olarak tanımlayıp kadınlardan hoşlandım)
dolayısıyla bedenimle ilişkim tam iletişimli olacakken O çok sevgili
“çevrenin”, “ailemin” ve daha uzakta duran, belirsiz, büyük siluetin (toplum)
etkisiyle bir ilişkisizliğe dönüştü.
On
yaşındayken yazlıkta benden on küsur yaş büyük bir adamın cinsel istismarına
maruz kaldım. On yaşındaki bir çocuğun merakını kendi keyfi için kullandı. Bedenimde
ve zihnimde duygusal iz bırakmış. İzler belirgin: kimseye güvenmemek, seksten
korkmak, kimseye dokunamamak ve dokundurtmamak.
Dokunamamak
ile ilgili ilk anım on yedi, on sekiz yaşlarındayken yakın bir kadın arkadaşım
bana sarıldığında, ona “sıkı sarılmadığım”
için “neden rahat değilsin, bana hala güvenmiyor musun?” sorusuydu. Yok, ona
karşı cinsel çekim filan hissetmiyordum, dolayısıyla cinsel yönelimle filan bir
alakası yoktu. O zamanlar bayağı sert çerçeveli bir “yakın arkadaş” tarifim
vardı bu yüzden biraz suçlu hissettim, biraz da kendi üzerime düşünmek zorunda
kalacağım için umursamadım. “Sır” verebileceğime inandığım kişilere bile
dokunmuyordum. Onları çok sayıdaki güven testlerinden geçirdikten sonra ancak elimi
omzuna koyabiliyor, çekingence sarılabiliyordum.
Yakınlarda bir gün bayağı bir zamandır birçok şeyi
paylaştığım arkadaş ortamındaki beş yaşındaki arkadaşıma onu özlediğimi
söyledim ve sarıldım. Çocuk o kadar şaşırdı ki bir süre ağzı açık kaldı, sonra
o da sarıldı. Onun şaşkınlığı beni kendime getirdi, ne kadar uzak durduğumu
görünce ben de kendime şaşırdım. Bu olaydan sonra aramızdaki buzlar eridi,
“Aligül’ün yanına oturacağım” demeye başladı. J Bu uzak durmanın etrafımda fazla
çocuk olmaması gibi bir nedeninin olmamasının yanında biraz da çocuklarda kendi
on yaşındaki halimi gördüğüm için uzak duruyor olabileceğimi düşündüm.
Kasım
ayında “Beden atölyesi” adlı bir çalışmaya katıldım. Bu atölye dokunmak ve
dokunulmak üzerineydi. Atölye sırasında, hem orada yeni tanıştığım hem de daha
önceden tanıdığım kişilere dokunamadığımı, dokunmalarına izin vermek ve o
sırada rahat olmak için ekstra zihin gücü harcadığımı ve aslında kimseye
güvenmediğimi anladım. O günden bugüne
çok fazla şey değişmiş olmasa da bazı küçük değişimler yaşıyorum.
2007’den
beri içinde geleneksel algıya göre “seks içermeyen” her türlü dokunmaya belli
bir tanıma süresinden sonra kendimi açıyorum. Kolayca sarılıyorum, öpüyorum,
elini tutuyorum, yaslanıyorum ve onun bunları yapmasına izin veriyorum.
İlişkilerde insan faktörü var –haliyle-benim gibi dokunmakta zorlanan
insanlarla bu süreç daha bir uzayabiliyor ama “dokunmatik” (dokunmak,
dokunulmak konusunu farklı açılardan ele alan) arkadaşların varlığı ve onların
pozitif enerjileri süreyi kısaltabiliyor. Olumlu örnek görmek, yaşamak kendi
karanlığını aydınlatmanı sağlayacak araçları bulmanı sağlayabiliyor. Tabii bir
de kendi yaşadıklarımla yüzleşip beni korkutan neyse onu elime alıp artık korkutmayan
bir şeye dönüştürüp atmış olmamın ya da bu yolda önemli birkaç adım atmış
olmamın da bu aydınlıkta payı var.
Bana
dokunulduğunda hala tedirginlik, bağlantısızlık (bu duyguyu nasıl
açıklayacağımı bilemiyorum) hissettiğim olabiliyor. Çoğu zaman karşılık vermem
gerektiğini düşünüyorum, nasıl bir karşılık vereceğimi bilemiyorum.
Geriliyorum. Bazen bu durum kimin dokunduğuna bağlı olarak değişebiliyor. Bazen
de çok yakınımdaki kişiyle de olabiliyor. Bilemiyorum. Eskiye göre daha
azaldığını söylemem lazım. Tam tezat gibi görünecek ama bazen de kendi içimde
“dokunmak ve dokunulmak ihtiyacı duyduğumu” kabul ettiğimde insanlardan bana
sarılmalarını isteyebiliyorum.
Kendi
bedenime dokunmakla ilgili algımda da belirgin bir değişiklik var. Özellikle de
mastürbasyon konusunda. On dört, ön beş yaşlarındayken kendi bedenime dokunmak
bugüne oranla daha kolaydı. Ortaokuldayken mastürbasyonu keşfetmiştim. Biraz
tedirgindim, bizim evde seks konuşulan bir şey değildi. Utanıyordum,
endişeleniyordum ama haz aldığımı keşfedince koyverdim gitti. Kendi vücudumun her parçasına memelerime,
amıma, bacağıma, koluma, popoma artık neresi gelirse bir başka kadına
dokunduğumu düşünerek dokunuyordum. Klitorisimin yerini biliyordum ama adını
bilmiyordum. Zevk alıyordum.
Şimdiyse
mastürbasyon yaparken sadece klitorisimi kullanıyorum, otuzbir çekiyorum. Bazen
inik ve küçük dildomu takıyorum ve otuzbir çektiğimi hayal ediyorum. Vücudumda
başka hiçbir yere dokunmuyorum. Seks ve mastürbasyon üzerine daha rahat
konuşuyorum. Trans hassasiyeti mi, cinsel kimlik bozukluğu mu? Bilemiyorum.
Dokunmak
ve dokunulmak üzerine yazarken bu konunun çok katmanlı olduğunu fark ettim.
Seksle, toplumsal cinsiyetle, aileden ve çevreden edindiğim cinsel tabulardan
da bahsetmem gerek. Bu bir başlangıç olsun.