DİKKAT!

DİKKAT: Bloga girilmiş çoğu yazı ya çocuklukta yaşanmış cinsel istismar ve tecavüzle ya da ergenlik ve/veya yetişkinlikte yaşanmış tecavüz, cinsel saldırıyla ilgilidir. Bu tür yazıları okurken yaşadığınız olayı/olayları zihninizde tekrar yaşayabilirsiniz. Eski korku ve kaygılarınız yüzeye çıkabilir. Her hangi bir şeyle (ses, görüntü, koku, dokunma, tat) olayla, olaylarla ilgili anılarınız tetiklenebilir, geriye dönüşler (flashback) yaşayabilirsiniz. Böyle durumlarda okumayı bırakmanız, ihtiyaç duyduğunuzda, gücünüzü toplayınca tekrar okmanız iyi olabilir.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Geçmişin kara bulutları

Aligül, 26 ocak 2010

Yıllar önce kendime lezbiyen olarak açıldığım zaman da önüme gelmiş ve beni rahatsız etmiş bir olay, trans erkek olarak açıldığımdan beri yine benzer şekilde hayatımı rahatsız ediyor.

On yaşlarındayken bir adamın cinsel istismarına uğradım. Ailemin adamın etrafımda dolaşmasına gösterdiği tepki ile bana karşı sert tavırları, onlara bu olaydan hiç bahsetmemem gerektiğini öğretti. Cinsel istismarın devam ettiği iki sene boyunca hem adamın psikolojik baskılarıyla hem de çevremdeki insanlar anlayacak korkusuyla mücadele ettim. Lezbiyen olarak –yani kadınlara âşık olduğumu- kabul ettiğimde, hem benim hem de açıldığım insanların sorduğu bir soru oldu: “bir erkek sana kötü davrandığı için mi lezbiyen oldun?” Şimdi de trans erkek olarak kendime ve başkalarına açıldığımdan beri, aynı soruyu kendime tekrar sorar buldum.
 


Bir süre bir LGBT örgütünde çalışırken, bu sorunun deyim yerindeyse “gözde sorusu” olduğunu öğrendim. Hani rahatlamadım değil. Kişiye istemediği şekilde dokunulmasından tecavüze varan cinsel şiddet, kadın, erkek, kız ve oğlan çocuklarının başına geldiğinde psikolojik ve/veya fiziksel hasarlar bırakabiliyor ama âşık olduğu kişinin kendi cinsiyetiyle aynı olması bunların arasında değil. Zaten bu teori erkeklerden hoşlanan bir erkek söz konusu olduğunda çuvallıyor. Bir erkek tarafından tecavüze uğrayan kadının erkekten tiksindiği için kadınlardan hoşlanmaya başladığını kabul ettiğimizi düşünelim, bir erkek tarafından tecavüze uğramış bir erkeğin erkeklerden hoşlanmasına ne diyeceğiz tecavüzden hoşlandığını mı? Tecavüzden zevk alındığını düşünenlerin nasıl insanlar olduklarından daha fazla şüphe ediyorum.

Benzer şekilde transgender ve transseksüel bireyler için de, cinsel saldırının etkileri arasında karşı cinsiyetle özdeşlik kuma olduğunu düşünmüyorum. Daha amiyane tabirle cinsel saldırıya uğrayan kişilerin “cinsiyetlerini değiştirdiklerini” düşünmüyorum. Transseksüellik konusunda gayet netim. Kendimi transseksüel olarak tanımlamıyorum. Transgender kelimesinin beni daha iyi ifade ettiğini düşünüyorum. Kendimi özdeşleştirdiğim cinsiyet erkek. Kendimi erkek olarak tanımlıyorum. Toplumsal cinsiyet ifadesi –erkek kıyafetleri, saç sitili, yürüyüş biçimi, aksesuarlar, ayakkabı vs.- olarak “erkekliği” seçtim. Tam bir cinsiyet geçişi –hormon veya penis ameliyatı-istemiyorum. Bu tanımlama biçimimden dolayı uzunca bir süre cinsel saldırı sonucu olabileceğini düşünmüş ve bu şekilde açıldığım insanların da bu şekilde tepki vereceğinden korkmuştum. Bu düşünce ve korkuyu dillendirmekte zorlandım.

Bu ülkede çok fazla kadın ve erkek, kız ve oğlan çocuğu aile içi cinsel saldırıya, tecavüze, çocuk istismarına maruz kalıyor. Adalet Bakanının TBMM'ye verilen bir soru önergesine verdiği cevapta acil yardım hattını arayan kadınların %46,9 u cinsel şiddete uğradığı, her 4 kız çocuğundan birinin cinsel istismara uğradığı sonuçlarının alındığını söylemiş. Türkiye'de yapılmış bir araştırmaya rastlamadım ama Danimarka'da tecavüz kriz merkezinin yardım hattını arayan erkek mağdur oranı 2000–2004 yılları arası için % 1,1. Buradaki rakam hattı arayanların yani aramaya utanmayan, yardım isteyenlerin sayısı. Türkiye'deki tam sayısını bilmesek de özellikle tecavüz bir başkası üzerinde iktidarını pekiştirmek, gücünü göstermek için kullanıldığı için bir erkek tarafından tecavüze uğrayan erkek sayısının da yüksek oranda olduğunu düşünüyorum. Bildiğimiz rakamlara bakarsak, bunların yüksekliğinden dolayı cinsel istismar ve tecavüze uğrayan herkesin eşcinsel veya transseksüel olması gerekirdi. Böyle bir etkisi olduğuna dair hiçbir kanıt da yok. Cinsel şiddet mağduru kadınlar ve erkekler sarsıntıdan dolayı bir süre çevrelerindeki (kadın veya erkek) hiç kimseye güven duymayabilirler. Yeniden birisiyle ilişki kurmakta ya da cinsel ilişkiye girmekte zorlanabilirler. Daha başka psikolojik veya fiziksel rahatsızlıklar da hissedebilirler. Fakat bunların cinsel yönelim ve cinsel kimlikle bir ilgisi yoktur.

Beni korkutan, insanların, benim içinde huzurlu olduğum, kendimi iyi hissettiğim oluş biçiminden koparma düşünceleri ve istekleri oldu. Birçok düşünceden kişi de "kadın olduğumu", "bedenimden tekrar hoşlanacağımı" ve bu yönde "düzeltilebileceğimi" düşündüğünü söyledi. Hadi diyelim ki, ben cinsel saldırı sonucu erkek olmayı seçtim, ne olacak? Kimsenin bana “kendini kadın olarak tanımla”, “sen kadınsın” diyebileceğini düşünmüyorum. Buna hakkı yok. Bunu diyorlarsa benim irademi ezip geçiyorlar demektir. Ben kendimi korumak için bir yol geliştirmişim, kendimi de içinde iyi hissediyorum, kime düşer “dur yapma” demek? Hiç kimseye. Hatta bu durumda ikinci kez mağdur edilmiş oluyorum. Bu, o kimsenin istismar edenle, tecavüz edenle uğraşmayıp, onların saldırısına uğrayanla uğraştığını gösterir.

Tüm bunların altında esasen "ikili cinsiyet sistemi" yatıyor. Sadece "kadın" ve "erkek" cinsiyetleri vardır; onların da nasıl göründüğü, nasıl bir bedene sahip olduğu, hangi cinsiyetten hoşlanacağı bellidir. Bunların dışında kalan her şey ya "şüphelidir", ya da "muhakkak kötü bir şey sonucunda bu hale gelmiştir" inancı yaygındır. Hâlbuki bir kişi kendini nasıl tanımlarsa tanımlasın ve hatta çoğu zaman tanımlamak için yeterli kelimeleri bulamasa da istediği gibi olabilmelidir. Bunu denemek için alana sahip olabilmelidir. LGBT ve diğer farklı oluşlardan bireyleri rızasını almadan, rızasını önemsemeden alıştıkları şekilde görmek, "Türk aile örf adetlerine uygun kalabilmek",  "günaha girmemek" için değiştirmeye, onların hoşlanmadıkları bir şeye dönüştürmeye çalışmaları da bir tacizdir.