DİKKAT!

DİKKAT: Bloga girilmiş çoğu yazı ya çocuklukta yaşanmış cinsel istismar ve tecavüzle ya da ergenlik ve/veya yetişkinlikte yaşanmış tecavüz, cinsel saldırıyla ilgilidir. Bu tür yazıları okurken yaşadığınız olayı/olayları zihninizde tekrar yaşayabilirsiniz. Eski korku ve kaygılarınız yüzeye çıkabilir. Her hangi bir şeyle (ses, görüntü, koku, dokunma, tat) olayla, olaylarla ilgili anılarınız tetiklenebilir, geriye dönüşler (flashback) yaşayabilirsiniz. Böyle durumlarda okumayı bırakmanız, ihtiyaç duyduğunuzda, gücünüzü toplayınca tekrar okmanız iyi olabilir.

28 Nisan 2012 Cumartesi

Utanmadan cinsel istismara uğradım diyebilmek

Aligül, 20 Ekim 2011

Bu senenin başında on yaşındayken uğradığım cinsel istismarın detaylarını anlatan bir yazı yazmış ve bloğuma koymuştum. Şimdi de bu yüzleşmeyi neden ve nasıl yaptığımdan bahsetmek istiyorum. Bu süreçler biraz sancılı oluyor ama aydınlık bir yere varıyor olması –ya da varma umudu- insanı iyi hissettiriyor. Biraz da hayatını ve cinselliğini geri alma ve mağdur ezikliğinden çıkma çabası.
 
Hayatımın uzunca bir bölümünü puslu bir havada geçirdim. Bazı cinsel istismar olaylarında olduğu gibi, mesele hatırlamamak değil, unutmaya çalışmaktı. Kendimin bir özelliğimi –mesela kadınlardan hoşlandığımı veya trans olduğumu- kabul edemediğim zamandaki gibi davranıyordum. Açığa çıkması gereken, beni rahatsız eden bir şey vardı. Diğerlerinden farkı bunu hatırlamak veya farkına varmak istemiyor oluşumdu.

İlk, ortaokul ve lise yıllarını beklenilen kadınlık normlarına uymadığım, (daha kabul etmemiş olsam da) kadınlardan hoşlandığım için ve belki de tek çocuk olduğum için yalnız geçirmiştim. 23 yaşında “lezbiyen” olarak açılana kadar veya açıldıktan sonra cinsel yakınlığım kadınlarla az,  erkeklerle hiç olmamıştı (ay çekmedi be). İçselleştirilmiş homofobi soslu soru ilk burada karşıma çıktı: “acaba cinsel istismardan dolayı mı lezbiyen oldum?” Çekingenliğim, karşılaştığım (veya hoşlandığım) kadınların beklentileri ve kendi beden algım yüzünden az kişiyle birlikte olmuştum. (Girdiğim LGBT kafe ve bar camiasında bu, pek de iyi bir şey demek değilmiş, onu öğrendim. Şüpheli şahıs konumuna düştüm)

Güvendiğim arkadaş sayısı bir elimin parmaklarını geçmiyordu. Yalnız olduğumu düşündüğüm yıllardı, durumu biraz buna bağlamıştım. Fakat Lambdaistanbul’da gönüllü çalışmaya başladıktan sonra da (en azından orada gönüllü çalıştığım süre boyunca) bu sayı pek değişmedi. Tabii karşılaştığım kişilerin de tavırlarının etkisi muhakkak vardı.

Barlara sık takıldığım zamanlardı. Bana sevgili bulunacak yerlerin buralar olduğu söylenmişti. Tek gecelik ilişkilerin çok kötü olduğunu düşünüyordum ve hayatımın kadınını arıyordum. Genelde tek gecelik yaşayanları bokluyordum kendim beceremediğim için. Beceriksiz olduğumu düşünüp girişimlerde bulunmaktan vazgeçiyordum. Biraz da, bir arkadaştan, hayatımızdaki her sorunu sevgilinin çözemeyeceğini duymak içime sular serpmişti. Kendimi aktivizme verdim, uzun süre geri almadım. Zaman aktı.

Bir arkadaşım biraz meslek zafiyetiyle (psikolog) anlattıklarımdan kendimden çok, hatta kendimi ezerek karşımdaki insanlara daha fazla değer verdiğimi söylüyordu. Üzerinde düşünmeye başladıkça rahatsız oldum. Çok uzun süre, üzerime çok fazla iş aldığımdan yakındım, o kadar çok yakındım ki ben bile bunaldım. Barlarda, partilerde içkiyi içtikten sonra (madem yapabildiğim tek şey bu,  e onu yapayım bari diyerek) öpüşüyordum. Bir ara barda herhangi biri bana “öpüşmek, yiyişmek veya sevişmek” amaçlı yaklaşınca oradan kaçtığımı fark etmiştim. Yine de bir şey düşünmek istemiyordum. Gerildiğim için barlara sadece arkadaşlarımla eğlenmeye gider oldum. Alkol oranı artıp birçok insan yiyişmeye başlayınca sıkılıp eve gidiyordum. Son sevişmemin üzerinden dört sene geçmişti. Bir iki sene bu hallerde devam etti hayatım. Bol aktivizm, bol içki, az öpüşme, hiç seks gidiyordu.

Trans olarak açıldıktan sonra da standart içselleşmiş transfobi soslu soru “acaba cinsel istismardan mı?” yine dürtükledi beni. Rahatsız etti. Durmadan buraya geliyordum. İçimden bir ses bana “o gün geliyor, eninde sonunda yüzleşmek zorunda kalacaksın diyordu”. Ben dinlemedim içsesi. 2008’de, Amargi’ye birkaç kadın geldi ve (cinsel saldırıdan hayatta kalanlar olarak) tecavüze karşı Amargi’de örgütlenmek istediklerini söylediler. Amargi’de bir çalışma grubu oluşturuldu. Ben her ne hikmetse bu çalışmaya katıldım. Çok uzun süre bu grupta kendi yaşadığım şiddetten hiç bahsetmedim. O güne kadar çok az kişiye (liste kısa: 2 çocukluk arkadaşıma, 3-4 Lambda’dan yakın arkadaşa, 3 Amargi’den arkadaşa, kapalı gruptaki birkaç arkadaşa) dokuz yaşında (çocukluğumdan beri yaş küçük olursa daha bir inanırlar diye kurmuştum) sadece “cinsel istismara uğradım” diyebilmiştim. Bu çalışma sürerken, anlatılan tecavüz davalarından kendi yaşadıklarımı hatırlamaya başladım. Çok detay gelmiyordu. Direniyordum. Yine de travmam tetiklendi.

Fiziksel anıları yaşamaya başladım. Sokakta yalnız yürüyemedim, arkamdan birinin takip ettiğini zannediyordum. Fakat o güne kadar rahat yürüyordum. Arkama bakıp duruyor, kalbim küt, küt atıyor, korku beni ele geçiriyordu. Takip eden adamı –ki kimse takip etmiyordu- arka sokaklara saparak atlatıyordum. Eve girmeye korkuyordum, ışık açık yatıyordum, evde yalnız kalmaya korkuyordum. O hafta hep birilerinde kaldım. Bir süre sonra çalışma grubundan ayrıldım.

Yüzleşmesem bu işkencenin devam edeceğini düşünmeye başladım. Ne yapacağıma dair bir fikrim yoktu. Bir başka arkadaşım nasıl oldu da bu konuya geldik hatırımdan çıkmış ama cinsel istismara uğradığımı söyledim. Beden dilinden ilk başta ciddiye almadığını düşündüm. Sonra bana ne yaşadığımı ayrıntılarıyla anlattırdı. Doğru mu yaptı bilmiyorum. Boğazımda gözyaşları düğümlenerek, ağlayarak detaylarıyla anlattım. O günden sonra Psikolog arkadaşıma da her şeyi anlattım. Beni yargılamadan dinleyen birinin olması çok güzeldi.  Sonra bu iki kişiye anlattıklarımı yazmaya karar verdim. Fakat kendime de doğrudan anlatamadığım bir şeyi yazmaya cesaret edemedim. Ocak 2010’da bir başkası yaşamış gibi yazdım. Kendimden uzakta tutabilmek için çok uğraştım.

Bu arada katıldığım bir sürü grup vardı. Birlikte tasarladığımız, katıldığımız eylem, etkinlik, performans, vs oldu. Bedenle alakalı birçoğundan özenle kaçındım. Orada bir şey olacak, bununla yüzleşmek zorunda kalacak ve nasıl altından kalkacağımı da bilemeyecektim. Fakat bütün o parçası olduğum çalışmalar işte bir şekilde işe yarıyordu. Cesaretlendiriyordu.

Ok yaydan çıkmıştı. Bazen öyle şeyler olur ki planlasanız yapamazsınız. Bir şey sizi önünüze gelen şeyi yapmaya iter. Sırf beden atölyesi yüzünden İllet’in bir parçası olarak Eskişehir’e gitmemeyi düşünüyordum. Bir şey beni dürttü ve fikrimi değiştirdim. Aralık 2010’da beden atölyesi ve bir dizi etkinlik düzenlemek ve katılmak için Eskişehir’e gittim. İlk defa bedenimle yaptığım bir çalışmaya katıldım. Bedenlerimizin çeşitli yerlerine, çeşitli şekillerde dokunulduğu ve başkalarının bedenlerinin çeşitli yerlerine, çeşitli şekillerde dokunduğumuz bir çalışma yaptık. Tanrım çok uzun sürdü. Anladım ki ben tanısam da tanımasam da kimsenin bedenine dokunacak veya kendi bedenime dokunduracak kadar “güvenmiyormuşum”. Çalışmaya katıldığım için kendimi kutladım.

Ocak ayının başında üye olduğum LGBT ve feminist listelere 14 Ocak 2011’ta Lambda’da Queer Film seçkisi içinde Mysterious Skin gösterileceği duyurusu filmin konusuyla birlikte düştü. Konusu iki çocukluk arkadaşının “çocukken küçükler beysbol liginde yaşadıkları cinsel taciz ile nasıl yüzleştiklerini” anlatıyordu. Korktum ama gittim. Arka sırada, ortada bir yere oturdum. Filmdeki iki karakterin de hissettiklerinin büyük bir bölümünü hissettiğimi gördüm ve seyrettiklerim çok tanıdıktı. Çok gerildim. İçimde bir yerler yeniden acıdı. Kendimi tutmaya çalışmaktan kaskatı kesildim. Sonra bıraktım gözyaşlarımı. Kaçmak istiyordum ama bir yere kımıldayamıyordum. Film bitti ama ben de bittim. Tartışma bölümüne kalmadım, kendimi yakındaki bir bara attım.

On yaşındayken, yazın, Bayramoğlu’nda neler yaşadığımı detaylı olarak yazabildim. Fakat hala yazabildiğim kadar rahat anlatamıyordum.

Artık hazreti google’a danışmanın zamanı gelmişti. Cinsel istismar üzerine topluluklar, web sitelerini araştırmaya başladım. Türkçe’de yine (LGBT konularında olduğu gibi) araştırma, makale, istatistik, tecavüz ve pedofili haberleri dışında bir şeye rastlamadım. Fakat İngilizce birkaç site buldum. Biri cinsel istismara uğrayan erkeklerin kurduğu örgütün web sitesiydi,  diğeri cinsel saldırıya (istismar ve saldırı bir arada) kadınların kurduğu ama zaman içinde erkeklere ve LGBT bireyler için de ayrı bölümlerin eklendiği siteydi.

İkisine önce üstün körü baktım. İçeride yazılanları, paylaşılanları okumaya cesaret edemedim. İki sitenin linki de sık kullanılanlara ekli olarak bir süre durdu. Bir zaman sonra gücümü tekrar topladım ve okumaya başladım. Bir satır okuyup bir saat ağlayarak, gece kabus görerek, tansiyonuma tavan yaptırarak ne kadar zaman geçirdim bilmiyorum. Çok bunalınca ara veriyordum. Fakat birilerinin size –yazarak ve hatta başka bir dilde bile olsa- yaşadıklarımdan benim sorumlu olmadığımı söylemesi, yaşadığım birçok şeyi başkalarının da yaşadığını öğrenmek, okumak iyi geliyordu. İki sitenin de forumlarına üye oldum. Güç buldukça okudum. Forum sayfalarında bazı terapi kitaplarından alıştırmalar paylaşılmıştı, isteyen cevaplarını foruma yolluyordu. Onları okudum ve alıştırmaları yaptım. Bunları okumak gerçekten de güçlendiriyor insanı.

Sonra önerilen kitaplardan birini ısmarladım. Bu arada bir arkadaşla Nisan 2011 yine cinsel istismardan bahseden bir filme (Elisa K.) gittik. Zorlandım ama önceki kadar değil. Artık daha fazla insana anlatmaya başlamıştım. Bu süreç resmen LGBT bireyi olarak etrafına açılmaya benziyor. İlgili ilgisiz her yerde “ben cinsel istismara” uğradım demeye başlıyorsunuz. Bazen şaşkın gözlerle, ne diyeceğini bilemeyen yüzlerle karşılaşıyorsunuz. Artık cinsel istismar üzerine, yaşadıklarınız hakkında daha rahat konuştuğunuzu fark ediyorsunuz. Tartışmalara giriyorsunuz.  Bazılarının tecavüzle cinsel istismarı karşılaştırdığını ve “çocukken cinsel istismara uğramak daha kötü” dediğini duyuyorsunuz. Buna bir anlam veremiyorsunuz. Herkes tecavüz ve cinsel istismarın etkilerini farklı yaşıyor. Hiçbiri diğeriyle aynı değil. Ortak olan tek şey hissedilen acı, hissettirilen utanç ve suçluluk hisleridir.

Aynı zamanlarda terapi kitabına başladım. Kitabın iki yazarı var ve biri cinsel istismara uğramış. Cinsel şiddete uğramış kişilere grup terapileri veriyorlar. Bu kitap bu deneyimlerden çıkmış. Kitabın dili, kitabı başucu kitabım haline getirdi. (Misal, “herkes terapi parası bulamayabilir” diyordu). Eksik yerleri yok değil, toplumsal cinsiyete dayandırdığı bazı örnekler trans bireyler söz konusu olunca işe yaramıyor. Olsun İngilizce de olsa elimde beni yönlendirecek bir şey vardı. Çeşitli sorular sorduruyor, yol yordam gösteriyor: cinsel istismara uğradığımı kabul ediyor muyum? Bu terapi süresince kimlere güvenebilirim, kimlere açılabilirim? Kendimi bunalmış hissedince, depresif düşünceler gelince veya kendime zarar verecek şekilde hissedince ne yapabilirim, bu gibi durumlarda neler yapıyorum? Kendimle ilgili hiçbir şey bilmiyorsam, başkalarına (bu konuda çalışan örgütlere, gruplara, kişilere) sormaya yönlendiriyor. Cinsel istismar hayatımı nasıl etkiledi? Hangi alanları daha çok etkiledi? Kendimi korumak için neler yaptım? Bunların bazıları şimdi işime yaramıyor olabilir, bunları nasıl tespit edeceğim ve yerlerine hangilerini koyacağım? Uyarılar, tavsiyeler var: “kitabın istediğiniz bölümünden başlayabilir ve atlayarak gidebilirsiniz. Kendinizi depresif ve bunalmış hissedebilir. Ağlayabilir, öfkelenebilirsiniz. Doğal süreçlerdir bunlar. Kötü hissettiğinizde hemen bırakın. Güçlü hissettiğinizde tekrar kaldığınız yerden başlayın”.

Bu kitaptaki yönergeleri izlerken, dediği gibi de oldu, her zamankinden daha belirgin bir şekilde içsel bir korku yaşamaya başladım. Bir partide bir kadınla öpüştükten hemen sonra ki karşılıklıydı zihnimin derinliklerinden “oradan kaç”  diyen bir alarm çalmaya başladı. Kadına tuvalete gideceğimi söyledim ama mekândan koşarak kaçtım. En yakın bara kendimi attım.
Bir iki ay sonra, başka yerde benzer bir olay yaşadım. Bir kadın bana flört eder şekilde yaklaşınca bunaldım, kaçma güdüm arttı. Sıkıntı geldi. Bu sefer sadece arkadaki balkona çıkıp birkaç kere derin nefes aldım. Sonra yanlarına dönüp iyi akşamlar deyip mekândan ayrıldım. Bence bu bir ilerlemeydi ama çok belirgin değildi.

Bunca zaman boyunca, bunalınca, o acıyı tekrar yaşayınca elinizi tutan, bir sonraki adım için cesaretlendiren, kendinize iyi geleceğine inandığınız şeyi yaptığınızda sizi destekleyen dostların, arkadaşların olması bu süreci katlanır kılıyor.

Cinsel istismarı uzun süre odağıma koyduğumu ve neredeyse yaşadığım her şeyi buna bağladığımı fark ettiğimden beri, yaklaşık üç aydır, kitaba ara verdim. İhtiyaç duydukça arada kitaba tekrar dönüyorum. Alıştırmaları yapmasam bile orada yazılanları okumak iyi geliyor. Artık hikâyemi anlatmak veya başkasının hikâyesini dinlemek beni bunaltmıyor. Sakinim. Hayatımın hala etkilenen çok fazla yeri olabilir ama bu kadar kısa zamanda çok yol aldığımı hissediyorum. Önümde de daha çok yol var ama acelem yok.

Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğimle ilgili ihtiyaç duyduğum şeyleri yapıyorum. Bu konu ise aksine çok uzun süre el değmeden kaldı. Bu tür yazıları önceleri bloğa koymaya çekinmiştim ve cinsel istismar için ayrı bir blog açmayı düşünmüştüm ama sonra vazgeçtim. Hayatımı kompartımanlara ayırmam gerekmiyor ki. Ben yazdıklarımın ve yazacağım deneyimlerimin hepsiyim.


Yazılarım:
Köşe yazısı (25 Ocak 2010) http://hikayeci.livejournal.com/9251.html
Geçmişin kara bulutları (26 Ocak 2010) http://hikayeci.livejournal.com/9626.html
Aftermath (22 Ocak 2011) http://hikayeci.livejournal.com/16430.html#cutid1
Zehir zemberek  (22 Ocak 2011) http://hikayeci.livejournal.com/16677.html

Web siteleri: