DİKKAT!

DİKKAT: Bloga girilmiş çoğu yazı ya çocuklukta yaşanmış cinsel istismar ve tecavüzle ya da ergenlik ve/veya yetişkinlikte yaşanmış tecavüz, cinsel saldırıyla ilgilidir. Bu tür yazıları okurken yaşadığınız olayı/olayları zihninizde tekrar yaşayabilirsiniz. Eski korku ve kaygılarınız yüzeye çıkabilir. Her hangi bir şeyle (ses, görüntü, koku, dokunma, tat) olayla, olaylarla ilgili anılarınız tetiklenebilir, geriye dönüşler (flashback) yaşayabilirsiniz. Böyle durumlarda okumayı bırakmanız, ihtiyaç duyduğunuzda, gücünüzü toplayınca tekrar okmanız iyi olabilir.

27 Eylül 2014 Cumartesi

Sosyalleşme ve Sosyalleşmenin Cinsel İstismardan Hayatta Kalan Erkekler Üzerindeki Etkileri

Bu yazı; bu blogu açan ve geliştiren dostumuz (Aligül) Ali'nin aramızdan ayrılmadan önce çevrilmesini istediği bir yazıydı. Ali, hayatta kalan erkeklerle ilgili yazıların ve çevirilerin çoğalmasını, böylelikle bu konunun görünür olmaya başlamasını, ifade alanı yaratmasını, politik mücadeleye dahil olmasını çok önemsiyordu. Ali'ye ve kolektif çeviride katkısı bulunan herkese çok teşekkürler.

Jim Struve, LCSW, Psikoterapist 

Pek çok insan: “Cinsel istismar erkekleri kadınlardan farklı mı etkiliyor?” sorusunu sormuştur. Araştırmalar ve klinik deneyimler, cinsel istismar ile birlikte gelen travma deneyiminin erkeklerde de kadınlarda da benzer olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, cinsel istismardan hayatta kalmış kadınlara yönelik oluşturulmuş travma dinamikleri literatürü erkekler için de kullanılabilir.

Hayatta kalan erkekleri kadınlardan ayıran en önemli etkenlerden biri, insanların (hayatta kalan erkeğin kendisi de dahil) erkeklerin kurbanlaştırılmasına kadınların kurbanlaştırılmasından farklı tepkiler vermesi. Diğer bir deyişle, erkeklerin yaşadıkları cinsel istismarla başa çıkma yolları da; toplumun erkek istismarına verdiği tepki de, mağdurun kadın olduğu durumlardan belirgin ölçüde farklı.

Bu tepki veriş kalıplarındaki farklılığın büyük kısmı kültürümüzün cinsiyet bölüşümünü ele alırken, cinsiyetleri birbirine zıt konumda kuran tutumunu yansıtıyor. Cinsel istismarla başa çıkma konusunda erkekliğin kültürel normları, kadınlık normlarının yarattığından çok daha farklı bir bağlam yaratıyor.

Cinsiyet rollerinin doğası gereği biyolojik mi yoksa sosyalleşmenin getirisi mi olduğu konusu tartışmalı olsa da, ben toplumsal cinsiyetin büyük oranda sosyal öğrenmeden etkilendiğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu sunumda yer verilen düşünceler sosyal öğrenme ve cinsiyet ilişkilendirmesi bağlamında taraflıdır.

Geleneksel cinsiyet toplumsallaşmasının sonucunda, kadınların daha çok kurbanlaştırılma tehdidi altında olduğunu düşünmeye şartlandık. Ne yazık ki, kadınlığı; taciz, istismar ve/veya ayrımcılığın yüksek tehdidi altında olmasıyla örtüştüren zihin yapılanması ile pek bir sorunumuz yok gibi görünüyor. Gerçekte; özellikle de cinsel istismar konusunda, erkeklerin de potansiyel kurban olabileceği fikrini dünya görüşümüzle içselleştirmek bize daha yabancı –ve muhtemelen de bu fikir daha az içimize sinmekte-.

Gel gör ki, erkeklerin de cinsel istismara maruz kalıyor olduğu bir gerçektir. Bu meselenin gerçek ağırlığını ortaya koyabilmek için toplumsal inkar vaziyeti ve hafife almanın ötesine geçilmeli. Bu durum cinsiyet toplumsallaşmasının erkeklerin cinsel istismarına yönelik çalışma ve çabalarımıza olan etkilerini incelememizi gerektirir.

Bir dizi feminist yazar (Lerner, 1986;Bleier, 1984;Figes, 1986), erkekler ve kadınları birbirine uzak iki kategoriye ayırmanın oldukça politik bir sözleşme olduğunu savunuyor: ataerkiyi korumak için tasarlanmış yapay bir normlar sistemi. Erillikten ve dişillikten beklentilerin günümüz ataerkil kültürü bağlamında birbirinden nasıl farklılaştığını saptamak faydalı olacaktır.

Günümüzdeki pek çok çağdaş ataerkil batı kültürlerinde, örneğin ABD’de, kadın olmak ve erkek olmanın ne demek olduğuna bakarak başlayalım. “Maskülenlik” ve “ feminenliğe” atfedilen belli başlı kişisel özellikler var. Aşağıdaki liste bu cinsiyet ayrımlaştırmalarını gerçekleştirmek için kalıpyargılar olarak kullanılan normları karşılaştırıyor:

Ataerkil Batı Kültürlerinde Atanmış Ortak Cinsiyet Özellikleri

Maskülen – Feminen
Mantıklı & rasyonel – Mantıksız & irrasyonel
Bilgili/Nesnel – Sezgisel/Öznel
*Makul – Histerik
Güçlü/Dayanıklı – Narin/Kırılgan
Duygularını saklayan – Duygusal olarak savunmasız
Egemen – İğdiş edici (Dominant – Castrating)
Olgun/Yetişkin gibi – Olgunlaşmamış/Çocuksu
Sahiplenici – Kontrolcü
Özerk/Bağımsız – Muhtaç/Bağımlı
Lider – Takipçi
Aktif – Pasif
Engelleri aşabilecek olan - Engellenmiş olan
Rekabetçi – Rekabetçi olmayan
Amaç odaklı/Üretken – Süreç odaklı/Daha az üretken
Yardım istemek = erkeksi olmayan – Yardım istemek= kadın olmak
Korkuyu reddeden – Korkuyu kabullenen
Trajedi kopması halinde karşılaşınca onurlu – Trajik bir durumla karşılaşınca bitkin

Bu normların birikerek artan etkisi erkek çocukları maskülen erkekler ve kız çocukları feminen yetişkin kadınlar olmak üzere sosyalleştirmek. Sanki büyürken bize giyeceğimiz bir kıyafet takımı veriyorlar ve bizden beklenen de bize verilen bu “maskülen” veya “feminen” kostümünü hem kabullenip hem içinde rahat etmemiz.

Ne yazık ki kültürümüzde, altta yatan bir önermeye göre; erkek çocuklar ve yetişkin erkeklerin duygularıyla hareket etmesinde sorun yoktur ama duygularını ifade etmesini tehlikelidir: erkekler duyguları “aşacak” ve zorlukların “üstesinden gelecek” kapasiteye sahip olmalılar. Bu anlayış, bir erkeğin cinsel kurbanlaştırmaya maruz kalmak gibi travmatik bir deneyimle karşılaştığında nasıl tepki vereceğini etkileyen önemli faktörlerden biridir. Aslında, bu kültürel beklenti erkek ve istismara maruz kalan olmanın oksimoron[1] oluşturması gibi küresel bir çifte açmaza yol açar. Böyle bir çevrede, erkekler için cinsel istismara maruz kalmanın bir adım ötesine geçerek bu deneyim ile ilgili kişisel sorunların üzerine gitmeleri son derece zordur.

Buna ek olarak, baskın (egemen) kültürün normları, güç ve şiddeti erkeğin kullanmasına müsamaha gösterir. Örneğin, toplumsal cinsiyet ayrımlarına ilişkin geleneksel değerlerin tarafında olan bir çok erkeğin tutumu, eğer yakalanıp cezalandırılmayacaklarından eminseler tecavüz davranışının bazı formlarını yapmaya istekli olmada serbestilik duygusu yansıtmaktadır. İronik olarak, bu, istismara maruz kalanı kendisinin kurbanlaştırılmasından sorumlu tutan bir tutum geliştirir. Bu tür kültürel bağlam içinde, birçok erkek kendi uğradığı istismarın sorumluluğunu kabul etme eğilimindedir. En azından, çoğu erkek kendilerine olabilecek istismarı engelleme yetisine sahip olduğunu düşünmektedir ve uğranan istismarı durdurma girişimindeki başarısızlığı suç olarak ima etmektedirler. Erkekler istismara ne kadar genç yaşta uğramış olurlarsa olsun bu tutum sürdürülmektedir.

Erkekler uğradıkları istismardan kaynaklanan yaraları gidermek için tedavi aradıklarında, önemli bir miktar enerji ve zamanını toplumsallaşma sürecinin etkisini çözmeye odaklanmaya ayıracaktır. Erkeklerin toplumsallaşma deneyimleri boyunca aldıkları çeşitli mesajları tanımlamak hayatta kalan erkeğin tedavi ve iyileşme sürecinde karşılaşacağı ortaya çıkacak bazı sorunları açıklamaya yardımcı olacaktır.Takip eden metinde erkeklerin kültürümüzde geleneksel maskülen erkek olmaları yönünde aldıkları önemli toplumsallaşma mesajları detaylandırılmaktadır. Her bir mesaj terapi sürecinde ortaya çıkabilecek tipik erkek tepkisini açıklayan kısa bir özetle birlikte verilmektedir.

• Erkekler doğuştan saldırgandır/agresiftir.

Birçok erkek duygularını koruyan zırh çatlamaya başladığında uçucu/öngörülemeyen davranışlara karşı hassas olabilir. Bazı erkekler savunmasızlık duygularına artan saldırganlık sergileyerek karşılık verebilir.

• Erkekler sıkıntıyla yüzleşmede güçlüdür/dayanıklıdır.


Algılanan kırılganlık birçok erkeği kendini korumanın bir yolu olarak soyutlanmaya(izolasyona) zorlar. Bu nedenle, bazı erkekler kontrol görüntüsünü korumak için soyutlanmaya çekilir. Bazı erkekler kontrol altında olduğu görüntüsünü vermek için hissettiklerini bölümlendirmeye ya da duygusal tepkilerini düşünselleştirmeye yönelir Ancak, bu tür davranış sıklıkla kontrol edilemeyen görünen bir deneyimin altta yatan kontrolü yeniden kazanma isteğini yansıtmaktadır.

• Duygularını açıkça ifade eden erkekler zayıf, dengesiz ve güvenilmezdir.


Birçok insan duygularını açıkça ifade eden erkekleri zayıf dengesiz ve güvenilmez olduğu şeklinde yargılar. Özellikle, duygusal erkek birçok insan için bir oksimorondur. Bazı erkekler gerçek ya da algılanan sosyal normlarda izin verilen erkek davranışına uymak için uğraşırken duygularını ifade etmeyi ağır bir şekilde kısıtlar. Bir çok erkeğin dışarı aktararak gösterdiği davranışın tam tersi içsel ve özel deneyimlere sahip olma eğilimi vardır.Bu nedenle, hayatta kalan erkeğin arkadaşları ve terapistleri her zaman gördüğü şeyin gerçek olmayabileceğinin farkında olmalıdırlar.

• Erkekler, mantıklı, karar verip eyleme geçmek odaklıdır; hissettikleri duygular yıkıcı ve yüzeyseldir ve bu onu daha az üretken bir kişi yapar. (= daha az başarılı).

Mevcut sosyalleşme kalıplarının bir sonucu olarak, erkekler hayatı boyunca yollarını kendi kendilerine bulmayı öğrenirler. Erkeklere hislerin verimlilik için yıkıcı olduğu öğretilmiştir bu yüzden kendilerini “ruhsuzlaştırmak” ya da duyguları duymazdan gelmek için stratejiler öğrenirler. Çoğu erkek henüz yetişkin olmadan, büyük ihtimalle duygularını tanımlama yeteneğini bile kaybetmiş olur. Bu nedenle, erkek hayatta kalanların terapi sürecinde ilk adım olarak, duygu sözcük dağarcığını oluşturmaya ve duygularını tanımlama yeteneğini öğrenmeye odaklanmak gerekebilir. Bazı erkek hayatta kalanlar için, terapi bir çok kez izinsiz girişim olarak tecrübe edilecektir ve bu terapiden veya terapistten korku duyulmasına neden olabilir.

• Duygular hiç bir zaman açık değildir; onlar genellikle belirsiz ve şekilsizdir; eğer herkes duygularıyla hareket ederse, (kararların siyah-beyaz bilgilere dayalı olmasını gerektiren) sosyal düzen çöker; birilerinin açık seçik düşünmeye devam etmesi gerekir.


Genel olarak, erkekler çözümlerin önemine değer vermeyi öğrenirler. Bu nedenle, erkek hayatta kalanların çoğu, bilgi toplamak, anlamak, cevaplamak, görevlerini yerine getirmek için, büyük ölçüde kendi arzularına ağırlık verirler. Kaçınılmaz olarak, erkek hayatta kalan, kendi yaşadığı istismar ile ilgili konuları çevreleyen bulanıklık ve belirsizliklerle karşı karşıya kalacaktır. Kısmi cevapları, “gri” alanları ve belirsizlikleri, başarısızlık olarak yorumlamaya eğilim gösterebilir. Mutlak cevaplardan daha azına razı olmaktaki güçlükler, erkek hayatta kalanın kendisine ve/veya ona yardım etmeye çalışan diğerlerine –terapist ve/veya diğer grup üyelerine- karşı aşırı eleştirel olmaya itebilir.

• Duygular çatışkıyı çağrıştırır.

Birçok erkek, belirli duygusal enerjileri ayırt etmekte büyük zorluk yaşar ve dolayısıyla duygusal enerjinin her türlü varlığı, çoğu zaman bir çatışkı durumu olarak yaşanır. Sonuç olarak, erkekler genellikle duygusal çalışmaları yıkıcı veya zarar verici olarak algılayacaktır. Duygulardan kaçınmaya olanak sağlamak için değişimi başka tarafa yönlendirmeyi deneyebilirler. Bu bağlamda, bir çok erkek hayatta kalanın; terapi çözümlere ve görevlere işaret etmekten kayıp süreç odaklı faaliyetlere odaklanıyorsa, güç mücadelelerine karşı kırılgan olabileceği tahmin edilebilir.

• Duygularla başa çıkmak lüks bir şeydir; erkekler üretken olmalı, duyguları ifade etmek gibi lüks bir meşgaleyle vakit kaybetmemelidir.

Birçok erkek duygularını bastırmayı öğrenir ve duygularla yüzleşmenin belli bir meselede uygulanabilecek son hamle olduğuna inanır. Çoğunlukla erkekler işler gerçekten kötü gittiği zaman duygularının doğruluğunu kabul ederler. Dolayısıyla erkekler aslında bastırılmış duyguların fizyolojik görüntüsü olan psikosomatik rahatsızlıklara karşı savunmasızdırlar. Örneğin, erkekler kalp krizi gibi stresle ilişkili hastalıklara kadınlara göre daha genç yaşlarda ve daha yüksek bir olasılıkla yakalanmaya meyillidir. Erkek hayatta kalanların, inanç sistemlerine duygularını dahil edebilmeleri için, duyguların ifadesini engelleyen tedbir kararlarının üstesinden gelmeleri gerekecektir.

• Erkekler, kadınlar gibi etkili bir şekilde duyguları ile başa çıkabilecek genetik yatkınlığa sahip değildir; kadınlar duygularıyla erkeklere göz kulak olabilir.


Birçok erkek, erkeklerin duyguları ile başa çıkabilecek biyolojik kapasiteye sahip olmadığını söyleyen kültürel norma inanır. Bazı erkek hayatta kalanlar, diğerlerinin aklından geçeni okumasını ya da ilgilenmesini (terapist, akran, arkadaş, partner vb.) beklemeye yatkındır.

Kaynak: www.malesurvivor.org

[1] Oksimoron, birbiriyle çelişen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada kullanılması ve bu şekilde oluşturulmuş ifade.