DİKKAT!

DİKKAT: Bloga girilmiş çoğu yazı ya çocuklukta yaşanmış cinsel istismar ve tecavüzle ya da ergenlik ve/veya yetişkinlikte yaşanmış tecavüz, cinsel saldırıyla ilgilidir. Bu tür yazıları okurken yaşadığınız olayı/olayları zihninizde tekrar yaşayabilirsiniz. Eski korku ve kaygılarınız yüzeye çıkabilir. Her hangi bir şeyle (ses, görüntü, koku, dokunma, tat) olayla, olaylarla ilgili anılarınız tetiklenebilir, geriye dönüşler (flashback) yaşayabilirsiniz. Böyle durumlarda okumayı bırakmanız, ihtiyaç duyduğunuzda, gücünüzü toplayınca tekrar okmanız iyi olabilir.

4 Nisan 2014 Cuma

Çocuğun Cinsel İstismarı: Büyükler Ne Yapabilir?

Yazan ve Çizen: Zeynep

Çocukları cinsel tacize uğramaktan korumak konusunda duyduklarımı bildiklerimi, aklıma gelenleri bir önceki yazıda yazmıştım. Burada da, böyle bir şey olursa nasıl davranmak gerekir konusunda hissettiklerimi, tanıklıklarımı, öğrendiklerimi yazacağım. Bizim çocuğumuz dâhil, oğlan çocukları dâhil, eğitimli ve zengin ailelerin çocukları dâhil bütün çocukların tacize uğrayabileceğini akıldan çıkarmamak önemli (engelli çocuklar, özellikle zihinsel engeli olanlar daha çok risk altında). Paranoyak olmayalım ama bu ihtimali yok saymamak çocukları korumanın ilk adımı. O ihtimal gerçekleşirse, sizin yok saymamanız yine çocuğun en büyük destekçisi olacak.

Cinsel tacize ve tecavüze uğrayan kimi çocuklar bunu anlamayacak, anlatamayacak kadar küçük (araştırmalarda çalışırken, 1 yaşında bir kız bebeğe, 1,5 yaşında bir oğlan bebeğe tecavüz edildiğini duymuştum, bu konularda çalışan uzmanlardan). Doktorların ve adli tıpçıların “somut” ifadesiyle “fiziksel bulgular”dan anlaşılıyor küçük çocukların yaşadıkları; kan gelmesinden, yaralanmalarından… Veya “ne oluyor bu çocuğa” diyorsunuz; birden içine kapanıyor, altını ıslatmaya başlıyor, erkekleri görünce ağlıyor, kaçıyor… Cinsellik hakkında, yaşıtlarının bildiğinden daha fazla, daha farklı şeyler bildiğini anlıyorsunuz… Acıtıcı bir saflığı var çocukların: mahallenin birinde görüştüğüm genç bir kız, komşunun kızının yaşadıklarını anlatmıştı. Küçük kız “anne popom acıyor” diyor. Annesi nedenini sorunca “… abi parmağını soktu” diyor. Anne dehşetle kızına iki elinin parmaklarını gösteriyor, “hangi parmağını soktu?” “Bunlar değil, başka”.

Tacize uğrayan bir çocuk korkabilir, utanabilir, kendini suçlu sanabilir. Kendini yanlış, eksik görebilir. Kızlar çoğu zaman kendilerini “kirli”, erkeklerse artık erkek sayılamazlarmış gibi hissedebilir. Taciz eden kişi genellikle tanıdık, yakında birisi oluyor. Çeşitli araştırmalarda, taciz-tecavüz eden kişi, yüzde 80’in üzerinde oranlarda, çocuğun önceden tanıdığı biri. Bazı uzmanlar, tacizlerin hepsi ortaya çıkmış olsa, tanıdıkların yaptığı cinsel taciz oranının çok daha yüksek olacağını söylüyor. Bence de öyledir. Öğretmen, servis şoförü, çocuk doktoru, dişçi, komşu. Daha fenası, baba, abi, dede, dayı, amca. Ensestin en feci tarafı, güvendiğin biri tarafından yapılması, bunun verdiği müthiş çaresizlik, çıkışsızlık hissi. Unutmamak gerekir: hem kız hem erkek çocuklar için, taciz edenler bazen de hala, teyze, kuzenler, hatta anne. Saldırganlar genelde erkek ama, kadınların da taciz ettiğini unutmamak lazım, benim gittiğim ortaokulda erkek çocukları taciz eden iki ayrı kadın öğretmen vardı. (Bir arkadaşım, bir kadın öğretmenin, 17 yaşındaki bir erkek öğrencisinin göğsünden kıl kopardığını anlattı. “Sen ne yapıyorsun!” demiş arkadaşım, “bunu bir erkek öğretmen bir kız öğrenciye yapsa ne dersin?” “Aynı şey değil” demiş öğretmen. Uyanınız, bu apaçık cinsel tacizdir!)

Tacizciler işlerini çok iyi biliyorlar. Ağzından salyalar akan sapık karikatürü gibi hayal etmeyin onları. Akıllı, saygı gören, hatta sizin de tanıyıp sevdiğiniz insanlar pek çoğu. Dolayısıyla bir kızı hamile bırakmadan ona tecavüz etmeyi, aynı çocuğu ergenliğe girene kadar sürekli taciz ettikten sonra aklının ermeye başlayacağını düşündüğü yaşa geldiğinde onu bırakıp daha küçük çocuklara yönelmeyi, çocukları tehdit etmeyi düşünebiliyor pek çoğu (söylersen seni öldürürüm, anneni öldürürüm, sen kabul etmezsen kardeşine de yaparım, zaten sana kimse inanmaz…). Bu yüzden, başına geleni anlayan ve anlatabilecek olan çocuk da çok uzun zaman sessiz kalabiliyor, boyun eğebiliyor. Hatta çocukları yaşadıklarını anlatmaya sevk eden en önemli etkenlerden biri, saldırganın başka birine de (çocuğun kardeşine, kuzenine, arkadaşına) aynı şeyi yaptığını fark etmeleri.

Çocuklar, çevrelerinde bunu anlattıkları zaman kendilerine inanacak, onları kurtarabilecek birini bulduklarında, belki yıllardır çektikleri eziyeti ona anlatabiliyorlar. Bu kişi de sık sık, güvendikleri bir öğretmen oluyor. Tacizi fark edecek bir yardım eli olarak okul çok ama çok önemli bir yer ama öğretmenlerin de bunu duyduklarında ne yapacaklarını bilmeleri gerekiyor. Anne babaların da, “çocuğumun başına böyle bir şey gelse güvenip bana anlatır mı, ona inanacağımdan ve yardım edeceğimden emin midir” diye kendi kendilerine sorması lazım (ama kendilerine, çocuğa değil!).

Aynı soruyu şöyle düşünüyorum: “ben başıma böyle bir şey geldiğinde anneme –babama anlattım mı / anlatır mıydım?” (Tacizle ilgili kendi tecrübelerimi önceki yazıda yazmıştım.) Anlatmadım. Anlatsaydım, annemle babam bana kesinlikle inanırlardı, bana hiç kızmazlardı, eminim. Herhalde çocukluğuma sorsanız, o da eminim derdi. Peki neden anlatmadım? Yetişkinliğimde, bu konuları çalışıp yaşadıklarımı anlamlandırdığımda annemle babama kızdım, onlara anlattım, ben neden buna göz yumdunuz diyecekken babam bana sordu, “neden anlatmadın?” Çünkü bunun anlatılması ve durdurulması, karşı konması gereken bir şey olduğunun farkında değildim. Tecavüze uğramış olsam, bunun durdurulması gereken bir şey olduğunu anlardım; ama bütün bir okulun, bütün bir mahallenin çocukları olarak yaşadığımız yayılmış, genelleşmiş, sıradanlaşmış tacizin, hayatımızdan çıkması gereken bir şey olduğunu idrak edememişim… ilk yazıda bahsettiğim farkında oluşu çocuklara vermek bu yüzden önemli.

Peki, çocuğunuz veya öğrenciniz, hastanız… bir insan… taciz edildiğini size anlattığında ne yapmalısınız? Uzman olmayan kendi hissiyatımla, ona inanarak başlayın derim. Bir insan evladının yalan yere taciz tecavüz hikâyesi anlatabileceğini aklım kesmiyor. Doğru söylüyor. Onu sorgulamayın, anlattığının ötesini deşmeyin, hele ki şüphe ettiğinizi hissettirerek hiç deşelemeyin. Öyle yaparsanız belki de bir daha hiç konuşmayacak bu konuda, hatta başta söylediklerini sonra inkar edecek; o zaman “ya doğruyduysa ve şüphemle onu susturduysam?” dersiniz… Cinsel tacize uğradığı için devlet koruması altına alınan kız çocuklarıyla çalışmış bir uzman, olayı anlattığı zaman sözüne inanılan, destek bulan çocukların çok daha çabuk toparlandıklarını anlatmıştı. Babasının tecavüzüne uğrayan bir kız, anne durumu fark edince derhal babayı terk ediyorsa, kızının yanında duruyor ve onu babasından korumak için elinden geleni yapıyorsa, dünyaya duyduğu güven duygusu nispeten korunduğu için tutunabiliyor. Bir de durumu anlattığı halde annesinin inanmadığı çocuğu düşünün.

Tacize uğrayan çocuğa bunun asla, hiçbir şekilde onun hatası olmadığını, utanılacak bir şey yapmadığını söylemek, hissettirmek çok çok önemli. Utanması gereken kişi, çocuğa bu kötülüğü yapandır. Bir insan bir taciz olayını anlatırken “senin orada tek başına ne işin vardı?” gibi sorularla, sanki onun hatasıymış gibi sorgulandığı zaman zaten duyduğu yanlışlık hissi katlanıp büyüyor. Ve bunu, bu olayı anlattığı anne-babası, öğretmeni de soracak ona; sonra şikayetçi olursa adli tıpçısından savcısına, hâkimine bir sürü insan da yine soracak… “Sen o adamın önünde domalma bundan sonra; pantolon giyme uzun etek giy” demiş bir rehber öğretmen, ilkokula giden öğrencisine… Öyle bir geçer zaman ki’yi seyreder miydiniz? Cemile eski kocası tarafından tecavüz edildikten sonra durumu anlayan kaynanasının tepkisini hatırlıyor musunuz? “Sen tertemizsin” demişti, sarılmıştı Cemile’ye. Bence çok iyi bir bölümdü o.

Ya annesi, “ben bunu söylersem yer yerinden oynar, en iyisi örtbas etmek” diye düşündüğü, “bunu duymamış olayım” tepkisi gösterdiği zaman ne hisseder çocuk? Anneler bazen, çocuklarının tacize uğradığı apaçık olduğu halde neden göremez veya neden karşı koyamaz? Çocuk da olsa, tecavüz de olsa, bir insanın evlilik dışı ilişki yaşaması halinde öldürülmesi gerektiğini apaçık savunan milyonlar var bu ülkede. Bir kızın, abisinin tecavüzüyle hamile kaldığı, bebeğe yapılan testten açıkça belliyken, yine oğullarına arka çıkıp, namusumuzu kirlettin diye kızlarını boğmaya kalkanların, 9 yaşındaki kızını evlendirenlerin, 13 yaşındaki kardeşinin “başına kötü bir şey gelse” ne yapacağını sorduğumda “gebertirim!” diye cevap verenlerin 17’lik delikanlıların ülkesi. Tecavüzün evlendirme nedeni sayıldığı ülkemiz. Evet, hâlâ.

İşte bu yüzden de, kanunlarda genelgelerde, “bir taciz vakasıyla karşılaştığınızda şu birimlere haber vermekle yükümlüsünüz” gibi emirler olsa da, gerçek hayatta ne yapmak gerektiğini hiç de öngöremiyoruz. Her zaman, olaya ve duruma göre karar vermek lazım. Bu olayın duyulması çocuğun veya ailesinin can güvenliğini tehlikeye atıyorsa… şikâyetçi olmak, mahkemeye vermek aynı acıları tekrar tekrar yaşatarak çocuğu daha da çok örseleyecekse… O zaman o çocuğu saldırgan insandan kurtarmanın, uzaklaştırmanın daha “sessiz” bir yolunu bulmak gerek. Bence, çocuğun yaşı ve durumu elveriyorsa, ne yapılacağı konusunda onun da görüşünü almalı; “bunu …’a anlatalım mı?” diye sormadan hareket edecek olursak çocuğun güvenini kırmış oluruz bir kez daha. Bunu yaparken, önemli konularda karar verme sorumluluğunu çocuğu ezecek şekilde ona yıkmamaya da özen göstermeli.

Bir araştırmada görüştüğüm bir kadın, kendi bulduğu çözümü anlatmıştı, bence gayet başarılı: tacizci, tıp öğrencisi bir erkekti. Tacize uğrayan genç kız durumu öğretmenine anlatmıştı, ama baba duyarsa saldırganı öldürür diye korktuğu için olayın duyulmasını istemiyordu. Öğretmen çok düşünüp, tacizciyi psikiyatrik tedavi olmaya ve tıp okumayı bırakmaya zorlamış, bunun için de onu, olayı onun ailesine anlatmakla tehdit etmişti. Psikiyatrik tedavinin kimden alınacağını öğretmen buldu ve tacizcinin tedaviye katılımını da takip etti. Adamı mahkemeye verip kızı bir daha mağdur etmekten, sonunda da hiçbir işe yaramayan bir hapis cezası aldırmaktan (ya da aldıramamaktan) çok daha iyi bir yol. Onarıcı adalet böyle bir şeydir işte, mağdura da faile de faydası dokunmayan fiks menü cezalar yerine suça uygun, failin davranışını değiştirmeye yönelik, mağdura da iyi gelecek bir yol vardır çoğu zaman. Keşke hukukun içinde de olsa.

Ama internet var artık. Kendimiz deşifre olmadan, tacizcileri deşifre edebiliriz. En büyük gücümüz, elimizdeki en büyük tehdit, onları deşifre etme tehdidi.

Bu yazıyı yazma gücü, Ali’nin cinsel istismardan hayatta kaldım blogundan geldi. Teşekkür ederim…

1 yorum:

  1. çok çok çok mükemmel bir düşünce derlemesi olmuş. kalbinize fikrinize sevginize sağlık

    YanıtlaSil