Ulaş
Bu sene tecavüz yazısını yazdıktan bir süre sonra, bir etkinlik vesilesiyle kalabalık bir şekilde Ankara’ya gittik. Ocak ayıydı sanırım. Gitmeden önceki günlerde çok kötü rüyalar görüyordum yine. Baya kötüydüm. Hem kafamda çok dönüyordu, hem de kendime zarar vermeye başlamıştım. Oraya giderken karşısına çıkıp konuşma gibi bir şey düşünmüyordum. Ayrıca o kadar zaman yaptığım yüzleşme planlarının arasında, yüz yüze gelmek gibi bir ihtimal de yoktu. Yani bire bir oturup yüz yüze konuşmayı hiç düşünmemiştim.
Bu sene tecavüz yazısını yazdıktan bir süre sonra, bir etkinlik vesilesiyle kalabalık bir şekilde Ankara’ya gittik. Ocak ayıydı sanırım. Gitmeden önceki günlerde çok kötü rüyalar görüyordum yine. Baya kötüydüm. Hem kafamda çok dönüyordu, hem de kendime zarar vermeye başlamıştım. Oraya giderken karşısına çıkıp konuşma gibi bir şey düşünmüyordum. Ayrıca o kadar zaman yaptığım yüzleşme planlarının arasında, yüz yüze gelmek gibi bir ihtimal de yoktu. Yani bire bir oturup yüz yüze konuşmayı hiç düşünmemiştim.
Ankara’ya kalabalık gittiğimizi özellikle yazdım. Ev arkadaşlarım da vardı ve yakın olduğum, güvendiğim başka arkadaşlar da vardı. Etkinlik günü Ankara’da o kişiyle de ortak eski arkadaşlarımla görüştüm. Ve onlarla konuşurken bir anda "yüz yüze konuşsam mı acaba?" diye düşündüm. Bu arada ortak arkadaşlarımızın hiç biri bu meseleyi bilmiyor. Onlardan numarasını aldım. En azından sesini duyarım, tavrını yoklarım diye düşündüm.
Sonra aradım. Çok şaşırdı, çok da sevindi. "Bu senin numaran mı?" dedi, "hayır" dedim. "Ben Ankara’dayım, seninle görüşmek istiyorum" dedim. Çok sevindi. "Kalacak yerin var mı?" diye de sordu. İş çıkış saatini söyledi. Konur'da bir kafede buluşmak üzere kapattık.
Sonra güvendiğim, yol arkadaşım dediğim insanlara onu aradığımı konuşmak istediğimi, "bunları bunları yaptın bana, bunları yaşattın..." demek istediğimi söyledim. Tabi ki kabul etmeyecek, hatta beni suçlayacak diye düşündüm. Ve arkadaşlarımdan o kafede bulunmalarını istedim. Aynı mekanda güven duyduğum birilerinin olacağını bilmek iyi gelebilirdi. Ayrıca kavga çıkabilirdi. Ama daha kötüsü olmaz diye düşündüm. Yani ondan korkmaktan, bana zarar verecek diye korkmaktan ben kendime ve çevreme zarar vermeye başlamıştım. Bir gece korku duvarını aşmak bu muydu bilmiyorum...
Buluşacağımız kafeyi netleştirdik. Ankara’yı bilen arkadaşlar, yan masada oturacak arkadaşlarımı kafeye götürdüler. "Gerekirse bize de haber verin" dediler. Ben onunla buluşup geldim kafeye. Onların oturduğu masanın tam dibine oturduk biz de. Üç arkadaşım yan masadaydı, göz ucuyla da görebiliyordum onları. Çok iyi gelmişti onları görmek.
Buluşacağımız kafeyi netleştirdik. Ankara’yı bilen arkadaşlar, yan masada oturacak arkadaşlarımı kafeye götürdüler. "Gerekirse bize de haber verin" dediler. Ben onunla buluşup geldim kafeye. Onların oturduğu masanın tam dibine oturduk biz de. Üç arkadaşım yan masadaydı, göz ucuyla da görebiliyordum onları. Çok iyi gelmişti onları görmek.
Oturduk masaya. İlk söylediği şey "senaryonun iznini istiyorsun" dedi. Ben "hangi senaryo?" dedim. Onun bir senaryosu vardı. Hem de bir trans erkeğin hikayesi. Beraber çekecektik bir zaman sonra. Ondan bahsediyordu. "Yok" dedim, "o değil". Düşünmüş ve sadece bunu bulabilmişti. Onca zaman sonra ne konuşabilirdim ki onunla? Ne meselem olabilirdi.
Sonra sakince olanı biteni tek tek anlattım. Hikayeyi o geceye kadar getirdim. "Beni zorladın" dedim önce, sonra "bunun adı tecavüz" dedim. "Bizim ilişkimizde böyle bir şey olmadı" dedi. Sonra daha çok ayrıntı vererek anlattım. Doğru düzgün o geceyi hatırlamıyordu. "Ben" dedi "birbirimizi çok sevdiğimiz için böyle şeylerin olabileceğini düşünüyordum" dedi. Yani aşk varsa, bir taraf istemiyorsa bile olabilir, devam edilebiliri kastediyordu. Bu durumu başkalarının da dediğini ama böyle adlandırmadıklarını ya da karşısına ilk defa böyle geldiğini söyledi. Onun için böyle şeylerin adı fazla ısrar ve zorlamaydı, olabilirdi. Bunun üzerine hiç beklemediğim bir şekilde özür diledi. Neden bu kadar beklediğimi sordu. "Neden dövmedin, dövdürtmedin beni" dedi. "Şimdi ne yapmamı istersin" dedi.
Ben böyle bir şey beklemiyordum. Reddedecek, beni suçlayacak ve olay çıkacak diye düşünüyordum. Yani hiç talep falan da düşünmemiştim. Özür dilemesi, kabul etmesi için uğraşacaktım. Bu aşamayı hiç düşünmemiştim. "Sadece bir daha bunu kimseye yapma, senden başka bir şey istemiyorum" dedim. Onu tanıdığım için özrünün samimiyetine inanıyordum. Burada özetle geçen konuşmalar tabiki daha uzun sürdü. Ama endişem yoktu, bedelini ödemek istiyordu.
Sonra uzun uzun rıza meselesini konuştuk. Karşılıklı rıza, taciz ne demek, tecavüz ne demek, aşk neyi kaldırır neyi kaldırmaz... aklımda kalan temel başlıklar bunlardı. Çok şaşkındım. Konuşmaya başlarkenki tedirginliğimi yan masadaki arkadaşlarıma ara sıra bakarak gidermiştim. Onlar olmasalar o kadar sakin ve rahat anlatabileceğime de ihtimal vermiyorum.
Sonra beni eve davet etti. "Evde kardeşim, annem, kuzenler de var, istersen annemin odasında yatarsın, daha uzun konuşmak isterim" dedi. Ben "bugünlük bu kadarı yeter" dedim ve vedalaştım. Önce o çıktı cafeden, "ben burada oturup, biraz yazı yazacağım" dedim. "Peki" dedi.
Gittiğinde yan masaya döndüm ve inanamadım. Böyle bir görüşme olduğuna inanamadım. Hepsine sarılıp, teşekkür ettim. Hiç bir şey yapmadıklarını düşünüyorlardı. Halbuki çok şey yapmışlardı. Sadece o masada oturmaları beni olduğumdan daha güçlü ve daha rahat yapmıştı. Sanki o konuşmayı beraber yaptık. Benim hissettiğim şey böyle bir şeydi. Yalnız değildim, beni suçlamayan, bana inanan birileri vardı ve buradaydılar işte...
Bu yüzleşme deneyimini, burada bizim uyguladığımız yöntem açısından ve aldığım cevaba bir şey diyememem açısından önemli buluyorum. Adalet duygum/duygumuz o kadar yerlerde ki, özürden sonrasını hayal edememem benim suçum değil. Bu tarz konuşmaları yapmak hiç kolay değil ama bu ve buna benzer yöntemlerle mümkün olabilir. Yine zordu ama tek başıma olmadığımı bilmek çok kolaylaştırdı.
Sonra bu deneyimi başka arkadaşlara da anlattım. Başka bir talep isteyip istemediğime zamanla karar vermem gerektiğini söylediler. Ben de uzun uzun düşündüm sonrasında. Bu kadarı benim meseleyi belki de şimdilik kapatmam için yeterliydi ve başka bir şey istemiyordum.
O günden sonra Ankara’dan korkmamaya başladım. Aklıma Ankara deyince artık o gelmiyordu. Karşılaşmaktan da korkmuyordum. Beni bu konuşma baya rahatlattı. Şimdilerde aklımda o kadar dönmüyor, rüyalarıma girmiyor... Aklıma geldikçe, içim darlandıkça yan masayı, orada oturan arkadaşlarımı düşünerek hayatta kalmaya devam ediyorum.
Her zaman böyle oturup, konuşacak durumumuz olmuyor, olamıyor biliyorum ama bir konuşma denemesinin böyle olması açısından da kıymetli bulduğum için paylaşmak gerektiğini düşündüm. Belki birilerine iyi gelir.
böyle bir ihtimali görmek çok güzel paylaşım için teşekkürler
YanıtlaSil