Sohaila Abdulali*, 7 Ocak
2013
Bundan 32 yıl önce, 17
yaşında olduğum ve Bombay'da yaşadığım sıralarda bir grup adamın tecavüzüne
uğradım ve ölümden döndüm. Üç yıl sonra tecavüz konusundaki sessizlik ve yanlış
kanılara öfkelenip Hindistan'daki bir kadın dergisine, kendi ismimle, yaşadığım
tecavüzü anlatan bir yazı yazdım. Yazı kadın hareketinde çok ses getirdi -tabii
benim ailemde de- ve sonra sessizce unutuldu.
Nitekim, geçtiğimiz hafta
mail kutumu kontrol ettiğimde makalem karşımda duruyordu. Genç bir kadının Yeni
Delhi'de tecavüz edilip öldürülmesinin ardından halkın sokaklara taşan
öfkesinin etkisiyle biri makaleyi online olarak dolaşıma sokmuş ve devamı
gelmiş. Sonrasında ise desteklerini açıklayan insanlardan bir dolu mesaj aldım.
Tecavüz sembolü olmak hiç
de hoş değil. Ne uzmanıyım, ne de bütün tecavüzden hayatta kalanları temsil
ediyorum. Aralık ayında, bir grubun acımasızca tecavüzüne uğrayan ve iki hafta
sonra ölen genç kadının ve birçoklarının aksine, benim hikâyem bitmediği için
tek önerim hikâyemi anlatmaya devam etmektir.
O gece hayatta kalmak için
boğuşurken ne için boğuştuğumu hiç bilmiyordum. Bir erkek arkadaşımla evimin
yakınındaki dağa yürüyüşe çıkmıştık. Dört silahlı adam bizi yakaladı ve ikimizi
de dövdükleri, bana birkaç saat boyunca tecavüz ettikleri ıssız bir noktayı
zorla tırmandırdılar. Aralarında bizi
ördürüp öldürmemek konusunda tartıştılar ve sonuçta bizi bıraktılar.
17 yaşında, yalnızca bir
çocuktum. Sağ kaldığım için hayat beni çokça ödüllendirdi. Tökezleyerek, yaralı
ve travmatize olmuş bir şekilde eve, harika aileme vardım. Onlar yanımdayken
bir sürü bir şey daha önüme çıktı. Gerçek aşkı buldum. Kitaplar yazdım. Yabanda
kanguru gördüm. Otobüsleri yakaladım, trenleri kaçırdım. Işık saçan bir çocuğum
oldu. Yüzyıl değişti. İlk gri saçım ortaya çıktı.
Birçokları bunları asla
yaşamayacak. Bir olayın hayatızın merkezine oturmadığı günlerin geleceğini, her
şeyin daha iyiye gideceğini görmeyecekler. Bir gün, her erkek grubunun
saldırmasını beklemediğinizi, artık hiç arkanıza bakmadığınızı fark
edeceksiniz. Bir gün, boğazınıza atkı bağlarken, boğazınızın sıkıldığı güne geri
dönmeyeceksiniz. Bir gün, hiç korkmayacaksınız.
Tecavüz korkunç bir şeydir.
Hintli kadının kafasına kakıldığı nedenlerden dolayı korkunç değildir.
Sınırlarınız ihlal edildiği için, korkutulduğunuz için, bir başkası bedeninizin
kontrolünü ele alıp en mahrem şekilde sizi yaraladığı için korkunçtur.
“Namusunuzu” kaybettiğiniz için korkunç değildir. Ağabeyinizin veya babanızın
namusunu bozduğu için korkunç değildir. Namusumun vajinamda saklı olduğu
mefhumunu, erkeklerin beyinlerinin penislerinde olduğunu ret ettiğim gibi ret
ediyorum.
Denklemden namusu
çıkarırsak, toplumsal değil ama kişisel bir korku olarak tecavüz hala korkunç
bir şey olarak kalacaktır. Saldırıya uğrayan kadınlara gerçekte neye
ihtiyaçları varsa onu verebilmeliyiz: korkunç bir travmadan geçtikleriyle
empati kurabiliriz, kendilerini nasıl
suçlu veya utanmış hissetmelerini söyleyen bir çöp yığınını değil.
Saldırıdan bir hafta
sonra, yakın bir banliyöde tecavüze uğrayan bir kadının hikayesini duydum. Eve
gelmiş, mutfağa girmiş, kendini ateşe atmış ve ölmüş. Bana bu hikayeyi anlatan
kişi kadındaki kocasının namusunu koruma bilincine hayrandı. Ebeveynlerim sağ
olsun ki bunu hiç anlamadım.
Hukuk tecavüzcülere gerçek
cezalar vermek, hayatta kalanlara da koruma sağlamak zorundadır, fakat bu
empati ve desteği sadece aileler ve topluluklar sağlayabilir. Eğer ailesi
destek olmazsa, bir ergen nasıl kendisine tecavüz edenin yargılanmasında yer
alabilir? Koca karısına saldırıldığını değil de, saldırıyı kendisine yapılmış
bir hakaret olarak görürse kadın saldırganı nasıl yargılatacak?
17 yaşında, hayatımda
yaşayabileceğim en korkunç şeyin bu acı dolu yolla aşağılanıp, yaralanmam
olduğunu düşünmüştüm. 49 yaşında, yanlış düşündüğümü biliyorum: en korkunç şey,
11 yaşındaki çocuğumun yaralandığını ve aşağılandığını hayal etmek. Ailemin
namusu için değil, dünyaya güvendiği için ve o güveni kaybetmenin son derece
acı verici olduğunu düşündüğüm için. Geçmişe baktığımda, 17 yaşındaki beni
değil ama ailemi rahatlatmak istiyorum. Parçalarımı onlar topladı.
Biz, gelecek nesli
yetiştirenlerin işi burada önem kazanıyor. Oğullarımıza ve kızlarımıza, kadınları
inciten adamların bir seçim yaptıklarını ve cezalandırılacaklarını bilen
özgürleşmiş, saygılı yetişkinler olmayı öğretmekte yatıyor.
17 yaşındayken, geçen
haftalarda olduğunu gördüğümüz gibi, Hindistan’da binlerce insanın tecavüze
karşı yürüyüşe geçeceğini hayal bile edemezdim. Ki hala yapılması gerekenler
var. Cinsel tacizin serpilmesine olanak veren karmaşık ataerki, kast, sosyal ve
cinsel eşitsizlik sistemlerini yapmak için nesilleri harcadık. Fakat tecavüz,
hava durumu gibi kaçınılmaz değildir. Namus, onur, kadın mı ayarttı, adam
kendini tutamaz gibi saçmalıkları rafa kaldırmak zorundayız. Gerekli yerde
sorumlu tutmalıyız: kadınların sınırlarını ihlal eden adamları, maruz kalanı
suçlarken hiçbir şey olmamış gibi gitmesine sebep olan hepimizi.
*Sohaila Abdulali “Year of the Tiger” romanının
yazarıdır.
DİKKAT!
DİKKAT: Bloga girilmiş çoğu yazı ya çocuklukta yaşanmış cinsel istismar ve tecavüzle ya da ergenlik ve/veya yetişkinlikte yaşanmış tecavüz, cinsel saldırıyla ilgilidir. Bu tür yazıları okurken yaşadığınız olayı/olayları zihninizde tekrar yaşayabilirsiniz. Eski korku ve kaygılarınız yüzeye çıkabilir. Her hangi bir şeyle (ses, görüntü, koku, dokunma, tat) olayla, olaylarla ilgili anılarınız tetiklenebilir, geriye dönüşler (flashback) yaşayabilirsiniz. Böyle durumlarda okumayı bırakmanız, ihtiyaç duyduğunuzda, gücünüzü toplayınca tekrar okmanız iyi olabilir.
12 Ocak 2013 Cumartesi
Ben yaralandım, namusum değil!
Etiketler:
aile,
birden fazla fail,
cinsel saldırı,
cinsel şiddet,
dayanışma,
fantezi,
gücü kendinden yazılar,
güçlendirme,
güven,
toplu tecavüz,
topluluk